Görev: HMK'nın 383. maddesinde çekişmesiz yargı işleri ile ilgili olarak “aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece” sulh hukuk mahkemesinin görevli olacağı öngörülmüştür. Bu bağlamda konuya yaklaşıldığında, TTK'nın 563 vd. maddelerinde düzenlenen kıymetli evrakın zayi nedeniyle iptaline ilişkin davaların hukukuna dâhil çekişmesiz yargı işi niteliğinde olduğu açıktır. Bu nedenle, ilk bakışta, bu nitelikteki davaların da sulh hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği ileri sürülebilecektir. Ancak bu nitelikteki davalar, aynı zamanda TTK'nın 4. ve 5. maddeleri uyarınca ticari dava veya iş niteliğinde bulunduğu da kuşkusuzdur. TTK'nın 4. ve 5. maddesinin özel nitelikte birer usul hükmü niteliğinde bulundukları düşünüldüğünde, ticaret hukukunda yer alan çekişmesiz yargı işleri bakımından asıl görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu, ticaret mahkemesinin bulunmadığı yerler bakımından ise asliye hukuk mahkemesinin görevli kabul edilmesi gerektiği açıktır. Nitekim TTK’nın 757/1. maddesinde bu tür işlerde ticaret mahkemelerinin görevli olduğunun belirtilmiş olması da yasa koyucunun iradesinin de dairemizin görüşü yönünde olduğunu göstermektedir. (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2015/123 K. 2015/8813)
Yetki: TTK 777. Maddesinin atfıyla ile iptal dair TTK 757 ile 765 maddelerinin bonoya da uygulanacağı, TTK 757/1. maddesinde "İradesi dışında poliçe elinden çıkan
kişi, ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesinden,
muhatabın poliçeyi ödemekten menedilmesini isteyebilir." hükmünün yer
aldığı, bu cihetle bono iptali davasında yetkili mahkemenin ödeme veya hamilin yerleşim yeri mahkemesi olduğu,
ayrıca Türk Ticaret Kanununun 777/3 ve 777/4. maddesinde ''Açıklık bulunmadığı
takdirde senedin düzenlendiği yer, ödeme yeri ve aynı zamanda düzenleyenin
yerleşim yeri sayılır. Düzenlendiği yer gösterilmeyen bir bono,
düzenleyenin adının yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılır.'' hükmünün
yer aldığı, bu cihetle de bonoda
ödeme yerinin yazılmaması halinde keşide yerinin ödeme yeri olacağı yine keşide
yeri de yazmadığında keşidecinin adı ve soyadının yanında bir yer yazıyor ise
burasının ödeme yeri sayılacağının düzenlendiği yetkinin kamu düzenine
ilişkin olduğu belirtilmiştir. (YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ E. 2019/766 K. 2019/1865)
Hasımsız şekilde açılan davaya
çek/bono hamili kişilerin asli veya feri müdahale imkânının olmaması: Dava, zayi sebebiyle
çek/bonoların iptali istemine dair olup, bu davalar, özelliği itibari ile
hasımsız açılan davalardandır. 6102 s. TTK'nın 757 vd. maddelerinde
düzenlenen zayi sebebiyle iptal davalarında, davacının
öncelikle davaya konu çek ya da senedin kendi elinde iken kaybolduğunu
inandırıcı delillerle ispat edecek delilleri sunması, senedi elinde bulunduran
kişiler bilinmiyorsa, mahkemece Ticaret Sicili Gazetesinde ilan yapılmasına
karar verilmesi ve en az üç ay süreyle senedi elinde bulunduran kişilere senedi
mahkemeye sunmaları için süre verilmesi gerekir. Şayet bu süre içerisinde
senedi eline geçiren kişi ortaya çıkarsa veya TTK m. 758 uyarınca, senedi
elinde bulunduran baştan itibaren biliniyorsa, mahkeme, davacıya senedin
istirdadı davası açması için uygun bir süre verir. İstirdat davasının açılması
halinde, çek/bono iptali davasının konusuz kaldığından bahisle karar
verilmesine yer olmadığı, istirdat davası açılmaması halinde ise davanın reddi
yönünde hüküm kurulmalıdır. Nitekim TTK sistematiği ve Dairemiz yerleşik uygulaması
da bu yöndedir. İlke temelinde; hasımsız olarak açılan davalarda, üçüncü
kişilerin davaya müdahaleleri halinde davanın çekişmeli duruma gelmesi mümkün
ve gerekliyse de; çek/bono iptali davalarında yukarda açıklanan bu
prosedür gereğince, hasımsız şekilde açılan davaya çek/bono hamili üçüncü
kişilerin asli ya da fer'i müdahale imkanı mevcut olmayıp, ancak anılan usul
gereğince hareket etme olanağı bulunmaktadır. Davacının verilen süre içinde
davayı açmaması halinde ise, mahkemenin, muhatap hakkındaki ödeme yasağını
kaldırması gerekir. (YARGITAY 11. HUKUK
DAİRESİ E. 2016/9815 K. 2018/2583)
Bono/çek hamilinin bilinmesine rağmen iptal kararı verilmesi halinde müdahilin
yegane başvuracağı yol, Dairemizin içtihatları doğrultusunda ortaya çıkmış olan
“iptalin iptali”
davasıdır.
Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar maddi anlamda kesin hüküm
teşkil etmeyip bu kararlara karşı, sadece davanın tarafları değil, hukuki
durumu bu karardan olumsuz etkilenen üçüncü kişilerin de kanun yoluna başvurma
haklarının bulunduğunun kabulü gerekir. Davaya konu çeki/bonoyu elinde
bulundurduğundan bahisle dava dosyasına sunan kişilerin "ilgili üçüncü
kişi" olarak adlandırılmaları ve mahkemece verilen kararın mahiyetine göre
kararı temyiz etmiş olmaları halinde temyizde hukuki yararlarının bulunup
bulunmadığının belirlenmesi gerekir. (E.
2016/4902 K. 2017/6782)
Zorunlu unsurları bulunmayan bononun iptal davasına konu edilebilmesi: TTK 759/2 maddesinde iptal isteminde bulunan kişinin, bono elinde iken ziyaa uğradığını inandırıcı bir şekilde gösteren delilleri mahkemeye sunmak ve senedin bir suretini ibraz etmek veya esas içeriği hakkında bilgi vermekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Davacı vekili, dava dilekçesinde bononun vade tarihini, meblağını, borçlusu ve hamilini bildirerek zayi sebebiyle iptal isteminde bulunmuş, davaya konu bono örneğinin davacıda bulunmadığından tanzim tarihinin tespit edilemediğini beyan etmiştir. 6102 Sayılı TTK'nın 776/1-f maddesinde, düzenlenme tarihi, bonoda bulunması gereken unsurlar arasında sayılmıştır. Yargıtay’ın emsal kararında da belirtildiği gibi bononun kısmen doldurulmuş ya da sadece imzalanmış olarak tedavüle çıkarılması mümkün olup, bu eksiklik senedin ibrazına kadar tamamlanabilir. Bu sebeple düzenlenme tarihi yazılı olmayan bononun doldurularak, zorunlu unsurları tamamlanmak suretiyle kambiyo senedi vasfıyla işlem yapılmasında yasaya aykırı bir durum yoktur. (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2017/975 K. 2018/6640)
Davacının mahkemeye olumlu bir
kanaat verecek kadar delil sunmasını yeterli sayılması: Olayda davaya konu bonoların
kaybedildiği ileri sürülmüş ve anılan bonoların esas içeriği hakkında
bilgi verilerek keşideciler tarafından da imzalanan bonoların kaybolmasına
dair tutanak da dosyaya sunulmuştur. Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre;
davacı tarafından kaybolduğu bildirilen bonolara dair hiçbir bilgi ve
belge bulunmadığı gibi bonoların fotokopilerinin de dosyaya sunulmadığı,
böylelikle davaya konu edilen bonoların varlığı ve talep edenin lehdar
olduğu hususunda bir kesinlik olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir. Yargıtay: Esasen hasımsız olarak açılan ve kesin hüküm niteliği de
taşımayacak olan bu türden davalarda, davacının mahkemeye olumlu bir kanaat
verecek kadar delil sunmasını yeterli saymak gereklidir. Aksinin kabulü ile
davacının daha fazlasını ispata zorlanması, zayi sebebiyle kıymetli
evrak iptali hükümlerinin uygulanmasını imkânsız hale getirecektir. Davacı vekilince
sunulan mevcut delillerin yeterli sayılması gerekir, şeklinde karar vermiştir. (11. HUKUK DAİRESİ E. 2015/9453 K.
2015/12037)
Tahsil cirosu ile bonoyu elinde
bulunduran bankanın iptal davası açabilmesi: Olayda mahkemece kıymetli evrakın iptaline dair davaların yetkili
hamil tarafından açılması gerektiği, tahsil cirosu ile senetleri elinde
bulunduran davacı bankanın hukuki yararı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir. Ancak Yargıtay, “dosya kapsamından, davacı
bankanın iptali istenen bonoları tahsil cirosu ile devraldığı ve
vekil hamil sıfatına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tahsil cirosu, senedin
bedelinin tahsili ile buna bağlı hakları koruyucu işlemleri yapmaya yönelik
temsil yetkisinin kıymetli evraka özgü bir görünüş şekli olduğundan, vekil
hamil konumundaki bankanın üçüncü kişi elindeki senedin iadesini talebe veya zayi sebebiyle iptalini
istemeye hakkı olduğu” yönünde karar vermiştir. (11. HUKUK DAİRESİ E. 2016/9880 K. 2018/2363) Aynı zamanda
yasa'nın 688. maddesi uyarınca bonoyu tahsil amacıyla elinde bulunduran
hamilin bonodan doğan bütün hakları kullanabilmesi
mümkündür. Zayi sebebiyle iptal davası açmak bu kapsamda
bir hak teşkil eder.( 11. HUKUK DAİRESİ E. 2016/4268 K. 2017/6115)
Bononun zayi
olması ile uğranılan zarar arasında illiyet bağı:
İşbu dava, bononun vekil hamili konumundaki davalı bankanın senedi tahsil
aşamasında kaybettiği, bu sebeple bedelinin tahsil edilemediği ve zararın
doğduğu iddiasına dayanmaktadır. Davalının vekil hamil olarak zarardan sorumlu
tutulabilmesi için, bononun kaybedilmesi ile davacının bono bedelini
tahsil etmemesi arasında doğrudan illiyet bağının ve bu şekilde vekalet akdinin
ihlal edildiğinin kanıtlanması gerekmektedir. Bononun kaybı sonrasında
dava dışı borçlunun bu kayıptan yararlanarak davacı alacaklının alacağına
kavuşmasını engelleyici davranış ve tasarruflarının varlığı ispat edilmelidir.
Başka bir ifadeyle, bono kaybedilmemiş ve vadesi sonunda hemen takibe
konulmuş olsa bile dava dışı borçlunun borcunu ödeyemeyeceği sabitse, davalının
salt bononun kaybedilmesi sebebiyle sorumlu tutulmasının gerektiğinin
kabulü doğru değildir. (YARGITAY 11.
HUKUK DAİRESİ E. 2015/9988 K. 2016/3243)
Başka bir kararda dosya
içinde bulunan bilirkişi raporuna göre borçlunun aleyhine yapılan diğer
takiplerde alacaklılarına yaptığı ödemelere bakıldığında, şayet banka bonoları zamanında protesto etseydi ve
müşterisi bono lehtarına bonoları iade etseydi veya zayi belgesini hızlı bir şekilde
tedarik edip müşterisine verseydi alacağın tahsil edilebileceği anlaşılmıştır.
Bu itibarla lehtarın alacağını tahsil edememesi ve bankanın zayi belgesi almada çok gecikmesi
arasında uygun bir illiyet bağı bulunmaktadır şeklinde karar verilmiştir. (YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ E. 2018/1635 K. 2019/4470)
Başka bir olayda borçlunun
senedin zayi olduğu
tarih ile tahsil edilememe tarihi arasındaki süreçte malvarlığını borcunu
ödemekten imtina etmek maksadıyla üçüncü kişilere devrettiğine veya başkaca
yollar vasıtasıyla mallarını kaçırdığına yönelik delil olmadığı, bu nedenle
bankanın bonoları
kaybetmesi ile borcun tahsil edilememesi arasında illiyet bağı bulunmadığı, eş
anlatımla bono kaybedilmeseydi
dahi borcun tahsil edilemeyeceğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine
karar verilmiştir. (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2019/1408 K.
2019/8203)
Bir başka kararda ise somut olaydaki gibi tazminat davalarında kaybedilen
senet nedeni ile kaybeden bankadan tazminat isteyebilmesi için zararın ancak
senet ilgilisine başvurulup, alacağın tahsil edilmemesi sonucu doğduğu
durumlarda mümkün olmaktadır. Davacının zararının varlığının kabulü için tüm
senet ilgililerinin ve özellikle ticari ilişki içinde olduğu ve kendisine ciro
eden bakımından bono ile ilgili olarak yasal yollara başvurup alacağın tahsil
edilmemiş olması gerekmektedir. Bu itibarla, keşideci dışındaki cirantalar,
davacı ile temel ilişki içinde bulunduğu kişilerin aleyhine yasal yollara
başvurup, hiç bir şekilde tahsilinin mümkün olmadığı açıklığa kavuşturulmadan,
davacının tüm hukuki yolları tüketip tüketmediğinin araştırılması ve bu eksik
hususların gereği yerine getirildikten sonra bir sonuca varılması gerekirken
eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamış, kararın
bozulması gerekmiştir. (YARGITAY 11.
HUKUK DAİRESİ E. 2016/5097 K. 2017/7453)
Senedin İstirdatı: Çek, herhangi bir
suretle rızası hilafına hamilin elinden çıkmış bulunursa, çek eline geçmiş
bulunan yeni hamil ancak çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya
iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle yükümlüdür.
Zayi olan çekin istirdadı talebiyle açılan davada ispat yükü davacıdadır. Somut
olayda çek kaybedilmiş, çekin iptali istemiyle dava açılmış, mahkemece ödeme
yasağı konulmuştur. söz konusu çekin tahsil edilmek üzere davalı tarafından
bankaya ibraz edildiğini, ödeme yasağı nedeni ile işlem yapılmayarak çekin
davalıya iade edildiğini, davalının .... Asliye
Ticaret Mahkemesi'ne itiraz ederek çekin yetkili hamilinin kendisi olduğunu
beyan ettiğini, bunun üzerine mahkemece müvekkiline çek istirdadı davası açması
için süre verildiğini, davalının söz konusu çeki kötüniyetli olarak elde
ettiğini ileri sürerek söz konusu çekin istirdadını talep ve dava etmiştir.
6102 Sayılı TTK'nın 792. maddesi uyarınca kural
olarak gerçek hamil olduğunu iddia eden davacının, davaya konu çeki, davalının ağır kusur veya kötüniyetle
ele geçirdiğini kanıtlaması zorunludur. Davalı, davaya konu çeki, çekte cirosu
bulunmayan dava dışı ... isimli kişiden yaptığı işe karşılık aldığını
savunmuştur. Dava konusu çek, hamiline yazılı olmayıp emre yazılıdır. Bu
durumda, TTK'nın 788. maddesi gözetildiğinde, işbu çekin devrinin ciro ve
zilyetliğin geçirilmesiyle devri mümkün olup, davalının savunmasında sözü geçen
... isimli şahsın cirosu olmaksızın çeki elinde bulundurması hali, TTK'nın 790.
maddesi çerçevesinde davalının meşru hamil olduğunu göstermez. Şu halde, çekte
şeklen düzgün görülen ciro zincirinin gerçekte bozulmuş olduğunun kabulü
gerektiği gibi, davalının ikrar ile sabit olduğu üzere çeki bu suretle
iktisabının da kendisi için ağır kusur teşkil ettiği açıktır. (YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2015/9840 K.
2015/12726)
Borçlunun
iptal kararı hamiline iyiniyetle ödemede bulunması: İptal
kararını alan kişi, (iptal kararının davacısı) borçludan, kendisine senedi
ibraz etmeden ödemede bulunmasını isteyebilmek hakkını kazanmaktadır. İptal
kararının etkileri hak sahipliğinin teşhisi meselesine ilişkindir. Kararın
“maddi hukuk yönünden herhangi bir etkisi yoktur. Bu kararla, senedi elinde
bulunduran üçüncü şahsın hakkının sona erdiği, onun yerine artık bundan böyle
davacının hak sahibi olduğu sonucuna da varılamaz. İptal kararı, iptal olunan
senet yerine kaim olan bir senet mahiyeti taşımamaktadır. İptal kararı sadece,
davacının senedi ibraz edememesine rağmen hak sahibiymiş gibi kabul edilme imkânı
vermektedir.
Borçlu, iptal kararı hamiline iyiniyetli ödemede bulunduğu takdirde ödemede bulunduğu şahıs gerçek alacaklı olmasa dahi, mevcut iptal kararına güvenerek yaptığı ödeme ile borcundan kurtulur. Ancak davacının gerçek alacaklı olmadığını bildiği veya bu hususta hileli davrandığı kabul edilebildiği takdirde, yaptığı ödemenin borçluyu borcundan kurtarması mümkün değildir. Borçlunun, iptal kararı hamiline iyiniyetle ödemede bulunması kendisini borçtan kurtaracağından ödeme yapıldıktan sonra senedi elinde bulunduran ve gerçek hak sahibi olduğunu tespit ettiren kişi, iptal kararı hamiline karşı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre başvurabilir ve ödenen meblağın kendisine verilmesini isteyebilir. Zayi nedeniyle verilen iptal kararından sonra, senedi elinde bulunduranın bu senede dayanabilmesi için iptal kararını iptal ettirmesi gerekir. (YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2009/5297 K. 2010/3053)
Ancak bu karara karşı karşı oy da verilmiş olup sorumluluğun borçluya ait olduğu, temel kuraldan ayrılarak hile ile ödenmemiş olduğunu, gerek araştırma ve incelemeyi yaptığını ve ağır kusurunun da olmadığının ispat külfetinin borçluda olduğunu kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir.